Mustafa Kemal ATATÜRK

Kobi Kredileri

 

İŞLETMELER İÇİN REHBER

RASYOLARLA FİNANSAL DURUMUNUZ VE ANALİZİ

Özellikle ülkemizde, İşletmeleri’n (KOBİ) imalat sanayinin %98’ini oluşturduğu göz önüne alındığında, işlerini geliştirerek büyümeyi arzulayan fakat güçsüz sermaye yapısına sahip Küçük İşletmeler için, en önemli finansal kaynaklardan biri olması gereken ticari banka kredilerinden, söz konusu oranın %20’sinden çok daha azının yararlanabildiği tahmin edilmektedir. Bunun bir çok nedeni olmakla birlikte, temel neden olarak, bu çalışmanın da konusunu oluşturan “özellikle bankaların kredi değerleme yapısını tam anlamıyla kavrayamayarak bilinçsiz davranan küçük işletmelerin firma içinde sağlıklı bir muhasebe sistemi kuramaması, bunun sonucunda da bankaların yaptığı analiz neticesinde, muteber kredi müşterisi olarak görülmemelerinden kaynaklanmaktadır.” Bu ise, reel sektörün temelini oluşturan küçük işletmeleri başta çek ve senet kırdırma ve tefeciler olmak üzere informel kredi kaynaklarına yönlendirilmektedir.

Bir işletmenin finansal yapısı, karlılığı ve kullandığı fonların kaynakları hakkında bilgi veren iki temel Finansal tablodan söz edebiliriz. Bunlar; Bilanço ve Gelir Tablolarıdır Bu bakımdan, özellikle küçük işletmelere söz konusu finansal tabloları kullanarak rasyolar vasıtasıyla kendi finansal analizlerini nasıl yapabileceklerini ve ticari bankaların kredi taleplerini değerlendirme sürecinde genel olarak hangi oranlarla ilgilendiğini gösterebilmek, bu çalışmanın temel amacını oluşturmaktadır. Bu ise, aynı zamanda söz konusu işletmelerin rasyoları bir yönetim aracı olarak kullanmalarında vesile olacaktır.

1.FİNANSAL ANALİZİN BANKA VE İŞLETMELER AÇISINDAN ÖNEMİ

İşletmelerin finansal durumlarıyla yakından ilgilenen çok çeşitli çıkar grupları söz konusudur. İşletme yöneticileri, hisse senedi yatırımcıları, banka ve benzeri kredi kurumları ve hatta vergi daireleri işletmelerin finansal durumlarıyla ilgilenen gruplardan sadece bir kaçıdır. Yatırımcılar için yatırım kararının, kreditörler için ise kredi kararlarının sağlıklı bir şekilde oluşmasında finansal analize konu olan işletmenin karakteri, sektör içindeki yeri, ürünlerinin pazar konumları, finans sektörü ve ilişkide bulunduğu diğer işletmelerle olan ilişkileri vb. bilgilerin yanı sıra, finansal bilgilerinin incelenerek değerlendirilmesi önemli ölçüde etkili olmaktadır. Bu nedenlerle, işletmelerin finansal analizinin yapılması, ilgili gruplar açısından sağlıklı bir yatırım kararının alınmasında elzemdir. İşletmelerdeki sürekli büyüme arzusu, sermaye piyasalarının gelişmesi, banka ve benzeri kredi kurumlarının risklerini minimize etme istekleri ve vergi kanunlarının gereken şekilde uygulanabilmesinin temini, özellikle 20. yy da finansal tabloların geniş ölçüde kullanılmasına, bu da; finansal analizin öneminin artmasına sebep olmuştur.

Örgütler ve bireyler, diğer bir ifadeyle işletmeyle ilgili çıkar grupları, söz konusu işletmeyi mali tablolarının finansal analizi yolu ile kısmen de olsa değerlendirebilirler. İşletme yöneticileri de mali tabloların, işletme ve kendi yönetim yetenekleri hakkında fikir veren birer rapor olduğunu bilirler. Analizlerden elde edilecek sonuçlar, diğer bilgilerle birlikte işletme planlaması ve denetiminin çeşitli dallarında kullanılır. Ayrıca mali tablo analizleri finansal verilerin birbiriyle ne dereceye kadar ilişkili olduğu konusunda da bilgi verir.

Finansal analiz, yönetim açısından;

• İşletmenin faaliyetlerinde etkinlik ve başarı derecesini ölçmede,

• İşletmenin ana ve ikincil hedeflerine ulaşıp ulaşmadığını saptamada,

• Hedefe varılamamışsa nedenlerini araştırmada,

• Geleceğe ait planlar hazırlamada,

• Üretilecek mal yâda hizmetlerin, üretim miktarı, bileşimi ve izlenecek fiyat politikası konularında karar almada,

•İşletmenin varlığını tehlikeye düşürmeden, yükümlülüklerini yerine getirip getirememe gücünün olup olmadığını belirlemede,

• İşletme faaliyetlerini kontrol ve denetlemede,

• İşletme faaliyetlerinin her evresinde doğru ve düzeltici kararlar alınmasında hayati önem

taşımaktadır.

Diğer taraftan, işletmeye fon sağlayan finans kurumları ile işletmeye yatırım yapabilecek kurum ve bireyler, işletmenin finansal yapısını en iyi şekilde onun mali tablolarını izleyerek değerlendireceklerdir. İşletme ile çalışan kredi kurumları, düzenli aralıklarla işletmenin finansal yapısını inceler ve kredi değerlemesi yaparlar. İşletmeye kaynak sağlayan tahvil yada hisse senedi yatırımcıları da, gerek kendileri, gerekse uzman kuruluşlardan yararlanarak işletmenin mali yapısını takip ederler. Bu tablolar onlara işletmenin gelecekteki başarısını tahmin etmede önemli bir kaynak teşkil etmektedir.

2. TEMEL FİNANSAL TABLOLAR

Bir işletmede ki bu küçük işletmelerde genellikle firma sahibidir, finans yöneticisi, işletmeye ve onun nasıl değişmekte olduğuna ilişkin bir takım aktüel bilgilere sahip olmak zorundadır. Bu bilgilerin büyük bir kısmı işletmenin temel muhasebe tablolarından yani Bilanço ve Gelir tablosundan elde edilir. Diğer taraftan işletmeye kaynak sağlayan banka ve benzeri kredi kurumları ile işletmeye yatırım yapabilecek potansiyel yatırımcılar, işletmenin finansal yapısını en iyi şekilde, onun mali tablolarını izleyerek değerlendirirler. İşletme ile çalışan finansal kurumlar düzenli aralıklarla işletmenin mali yapısını incelerler ve kredi ilişkilerine buna göre yön verirler. Bu açıdan söz konusu tablolar, çıkar gruplarının işletmenin gelecekteki durumunu tahmin etmesinde önemli bir kaynak olarak hizmet eder.

2.1.Bilanço

Bilanço, muhtemelen ticari bir işletmenin en önemli mali göstergesidir. Belirli bir zaman anında işletmenin tüm varlıkları ile bunlara karşı olan talep haklarını göstermektedir.

Tipik olarak varlıklar (aktif);

*nakit alacaklar,

*stoklar,

*sabit varlıkları içermektedir.

Basit olarak yükümlülükler (pasif) ise;

*piyasa borçları,

*Banka borçları,

*öz kaynaklar,

İşletmenin belli bir zamandaki mali durumunu gösterdiği için bilanço, işletmenin “finansal bir fotoğrafı” gibidir. Bilanço, aynı zamanda, işletmenin mülkiyetinde olan kaynakların miktarını ve türlerini de özetlemekle birlikte; yatırımcıların bu kaynaklar üzerindeki talep haklarını da göstermektedir. Bu bakımdan işletmenin varlıklarının toplamı, kaynaklarının toplamına eşit olmak zorundadır. Bu temel gerçeği aşağıdaki şekilde ifade edebiliriz:

Varlıklar (Aktif) Toplamı = Kaynaklar (Pasif) Toplamı

Bilançonun ana kalemleri:

Aktif

Pasif

Dönen (cari) Varlıklar

Kısa vadeli Yabancı kaynaklar

Kasa

Mali Borçlar

Alacaklar

Ticari Borçlar

=

+

Stoklar

UV Yabancı kaynaklar

+

Duran Varlıklar

+

Maddi duran varlık

Maddi olmayan duran varlık

Öz sermaye

Dönen varlıklar, işletmenin bir yıl içinde (faaliyet dönemi) nakde dönüşecek varlıklarıdır. Örneğin kasa, açık bir biçimde cari bir varlıktır. Pazarlanabilir menkul kıymetler, işletme bunları nakde çevirmek amacıyla kolaylıkla satabileceği için cari varlıklardır. Alacaklar, işletmenin müşterilerinden normal olarak bir yıl içinde tahsil edebileceği senetli ya da senetsiz alacaklarını gösterdiğinden cari varlıktır. İşletmenin stokları da, işletme bunların çoğunluğunu bir yıl içinde normal olarak satıp nakde çevireceğinden cari varlıktırlar. Duran varlıklar ise, işletmenin kısa vadede hemen nakde dönüştüremeyeceği varlıkları ifade eder.

Diğer yandan, bilançonun sağında yer alan pasif kısmı da basit şekliyle alacaklıların talep hakları ve işletme sahiplerinin talep hakları şeklinde iki ana kalemi Toplam Borçlar + Öz sermaye Kısa vadeli borçlar, işletmenin gelecek yıl içerisinde ödemekle yükümlü olduğu, uzun vadeli borçlar ise işletmenin gelecek yıl içinde bütünüyle geri ödemeyeceği borçları ifade eder. Bir çok işletme, faaliyetlerinin finansmanında bankalardan kısa vadeli kaynak kullanır. Borç senetleri, gelecek yıl içerisinde ödenmesi gereken kısa vadeli borçları tanımlar. Finansal ve ticari borçlar, alınan avanslar, ödenecek vergiler, tahakkuklar vb. kalemler bilançonun pasif kısmında yer alırlar. Ayrıca işletmelerin sahiplerine karşı da borçları mevcuttur. Bilanço bunu ödenmiş sermaye ve dağıtılmamış karlar şeklinde ayırarak gösterir. Ödenmiş sermaye ve dağıtılmamış karların toplamı öz kaynakları ya da net varlığı oluşturur. Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı gibi bilanço, başarılı bir mali analiz için gerekli olan

bilgilerin bir çoğunu bünyesinde barındırmakta ve finans yöneticileri için olduğu gibi bankalar içinde büyük önem arz etmektedir.

2.2.Gelir Tablosu

Gelir tablosu, işletmenin belli bir dönemde elde ettiği tüm gelirler ile aynı dönemde katlandığı tüm maliyet ve giderleri ve bunların sonucunda işletmenin elde ettiği dönemsel karı yada zararı gösteren mali rapordur.

Satışlar

(-)

Satılan malın maliyeti

Brüt Kar

(-)

Amortisman

Faiz ve vergi Öncesi kar

(-)

Faiz Giderleri

Vergi Öncesi Kar

(-)

Vergiler

Net Kar

Yukarıdaki, tablo faaliyet dönemi içinde işletmenin satışlarının parasal hacmini raporlamakla başlar. Satışlardan, satılan malın maliyetinin (SMM) çıkarılması brüt karı vermektedir. SMM ürünü yaratmak için katlanılan direkt maliyetleri göstermektedir. Bu maliyetlerin içine imalatta kullanılan işgücü ve hammadde, ayrıca enerji, bakım onarım vb gibi maliyetler de girmektedir. İşletmeler ayrıca, sermaye ekipmanının tüketimini yansıtan amortisman masrafını da dikkate almalıdırlar. Bütün satışları ve bu satışların yaratılmasında katlanılan maliyetleri dikkate aldığımızda sonuç firmanın faiz ve vergi öncesi(FVÖK) karıdır.

Diğer taraftan işletmeler, faaliyetlerinin finansmanında kullandığı borçlar için faiz ödemek zorundadır. Faiz normal olarak işletmenin diğer giderlerinden ayrı gösterilir. Çünkü bu; işletmelerin borçla finansman politikalarının sonuçlarını gösterir. Bu şekilde faiz giderlerinin faiz ve vergi öncesi kardan düşülmesi bize vergi öncesi karı (VÖK) verir. VÖK ise, kazançtan alınan vergiye tabi olan kardır. Vergi öncesi kardan vergilerin düşülmesi işletmenin net kar ya da net gelirini verir. Net kar, tüm talep sahiplerinin hakları ödendikten sonra işletme sahiplerine fiilen verilebilecek miktarı göstermektedir. Bir gelir tablosunu okurken, tablonun raporladığı net kar ile işletmenin elde ettiği nakit arasındaki farkı mutlaka hatırlamalıyız. Nakit akışı, fiili nakit ödemesini ifade etmektedir. Yalnızca fiilen elde edilen nakdin işletmenin borçlarını ödemeyi karşılayacak kaynak olması nedeniyle bu çok önemlidir. Eğer bir işletme, bütün mallarını kredili satarsa, hiçbir tahsilat yapmasa bile dönem içi büyük karlar raporlaması olasıdır. Böylesi uç bir örnekte, raporlanan kar büyük olabilir ama buna karşın nakit akışı sıfır olurdu.

3. FİNANSAL ANALİZ TEKNİKLERİ

Bir işletmenin finansal performansını değerlendirirken, ikinci bölümde açıklamaya çalıştığımız mali tablolar üzerinde bir takım teknik incelemeler ve hesaplamalar yapılır. Bu analiz yapılırken “mali yada finansal analiz teknikleri” denilen bir takım araçlardan faydalanılır.

Günümüzde mali tablo analizinde kullanılan en yaygın teknikler şunlardır:

• Yüzde Analizi

• Trend Analizi

• Eğilim Yüzdeleri Analizi

• Rasyo Analizi

Bu analiz tekniklerinin mali tablolara uygulanmasıyla bu tablolardaki muhasebe bilgileri “analiz sonuçları” dediğimiz şekle girer.

3.1.Yüzde Analizi

Dikey analiz olarak da adlandırılan bu inceleme tekniğinde, bilanço toplamı 100 kabul edilerek her bir kalemin toplama oranı, toplam içindeki yüzdesi hesaplanmaktadır. Bu şekilde bilançolar müşterek bir hesaba indirgenmekte, diğer bir anlatımla yüzdelerle ifade edilmektedir. Yüzde bilanço, her aktif yada her pasif kaleminin firmanın toplam aktiflerine bölünmesi ile hazırlanır. Yüzde bilanço, özellikle işletmenin aktif ve pasif kompozisyonundaki trendi belirlemeye yarar.

3.2.Trend Analizi

Bir işletmenin 3­4 yıllık rasyo analizlerini hazırlayıp her bir oranın o yıllardaki eğilimini incelemek bize, işletmenin performansı hakkında önemli bilgiler verir. Örneğin, cari orandaki son 3 yıllık değişme işletmenin nakit durumu hakkında bize kapsamlı bir fikir verecektir. Ayrıca bu oranların sanayi ortalamalarıyla karşılaştırılmaları mukayeseli analiz için daha yararlı olacaktır.

3.3.Eğilim Yüzdeleri Yöntemi ile Analizi

Eğilim yüzdeleri belirli tarihler yada devreler arasında bilanço kalemlerindeki artış ve azalışları ve bu değişikliklerin nispi önemini açıkça ortaya koyarak dinamik bir analiz yapılmasına olanak verir. Bilanço kalemlerinin göstermiş olduğu eğilimlerin saptanarak birbirleriyle ilgili belirli kalemlerin göstermiş olduğu eğilimlerin karşılaştırılmasıyla dönem hakkında olumlu yada olumsuz kararlar verilir Ancak bu analiz vasıtasıyla mali tablo tanzimi için, birbirini izleyen tarihler itibariyle uzunca bir döneme ait bilanço ve gelir tablosunun ele alınması şarttır.

Bu analiz tekniğinde, eğilimler şu formülle hesaplanır:

İstenilen Yılın Eğilim Yüzdesi = İstenilen Yılın İlgili Hesap Tutarı / Baz Alınan Yılın ilgili Hesap Tutarı*100

Konuya, kolaylık ve yorumdaki etki açısından bakıldığında, eğilim yüzdeleri, kalemlerdeki trendleri çok açık bir şekilde göstermektedir. Eğilim yüzdeleri daima pozitif olup, yüz üzeri artışı, altındakiler ise azalışı ifade eder.

3.4.Rasyo Analizi

Daha önce de üzerinde durduğumuz gibi; belirli bir döneminde, muhasebe kayıtlarının ve mali tabloların mukayese edilmesi işletme faaliyetleri ile ilgili önemli eğilimleri ortaya koyar. Bir dizi gelir tablosu analiz edilerek satış hacmi, satılan malların maliyeti, faaliyet giderleri ve net gelir eğilimi hakkında bilgi edinilebilir. Aynı şekilde, bir dizi bilanço analiz edilerek de borç sermaye ve varlık kalemlerindeki önemli değişmeler hakkında bilgi edinilebilir. Bu açıdan bakıldığında kredi kurumları ve finans yöneticileri, işletmenin bazı önemli istatistiklerinin genel bir görünümünü elde etmek istediğinde rasyo analizini kullanır. Yetkililer, zaman içinde bu ölçütleri izleyerek, işletmenin performansında önemli trendleri yakalayabilir.

Genel olarak finansal rasyolar dört ana grupta toplanmaktadır. Bunları şu şekilde gruplandırabiliriz:

• Likidite Rasyoları,

• Kârlılık Rasyoları,

• Kaldıraç Rasyoları ve

• Devir Hızı (Etkinlik) Rasyoları.

3.4.1. Likidite Rasyoları

Likiditenin ölçütü olarak geniş bir biçimde kullanılan iki rasyo vardır. Bunlar;

*Cari rasyo

*Asit-test (Çabuk) rasyosu

Cari Rasyo = Toplam Döner Varlıklar / Toplam Kısa Vadeli Borçlar

Cari rasyo, bir birimlik kısa vadeli borcun, kaç birimlik döner varlıkla karşılandığını göstermesi açısından banka ve diğer kredi kurumları için de hayati öneme sahiptir. “Batı bankalarınca, deneyimler sonucu, gayet genel bir kural olarak bu oranın 2/1 olmasının yeterli olduğu belirlenmiştir. Ne var ki; bu çok genel bir kural olup, analiz edilen işletmenin faaliyet gösterdiği endüstriye göre farklı oranlar yeterli kabul edilebilir”. Endüstri ortalamalarına göre yüksek bir rasyo, işletmenin nispeten likit durumda olduğunu gösterebilir. Ancak, cari varlıkların hammadde ve yarı mamul olması durumunda aynı şeyden söz edilmesi mümkün değildir. Bu sebeple işletmenin likiditesini daha hassas bir şekilde ölçen Asit­test rasyosundan yararlanılır. Asit­test rasyosu, “stoklara güvenmeksizin” cari borçların her bir birimi için işletmenin cari varlıklarından kaç birim yaratacağını görmek için, stokları hesaplama dışı tutmaktadır.

Bu oran,

Asit­test (Çabuk)Rasyo = Toplam Döner VarlıklarStokl a r /Toplam Kısa Vadeli Borçlar

Bir çok finansal analist, bu rasyonun en az 1 olmasının kabaca doğru olduğu görüşündedir. Bu rasyolar, işletmelerin eğilimlerini erken teşhis etmekte oldukça faydalıdır. Bu nedenle işletmeye düzeltici hareketleri uygulama ve izleme olanağı sağladıkları için işletme içinde finans, banka içinde ise kredi tahsis yöneticileri açısından da değerli birer araçtır. Ayrıca kredi tahsis yöneticileri bu oranları hesaplarken işletmenin Net İşletme Semayesine de bakar. Net İşletme Sermayesi, işletmenin döner varlıklarının kısa vadeli borçlarla finanse edilmeyen kısmını ifade eder ve şu şekilde hesaplanır:

Net İşletme Sermayesi = Döner Varlıklar­Kısa Vadeli Borçlar

Net İşletme Sermayesinin negatif bir değer olması, işletmenin kısa vadeli borçlarının döner varlıklarından daha yüksek olduğunu ifade eder ki; bu, o işletmenin duran varlıklarının kısa vadeli borçlarla finanse edildiğini gösterir. Dolayısıyla net işletme sermayesinin negatif olması işletmenin likidite problemini gündeme getirir.

3.4.2. Karlılık Rasyoları

Karlılık yada rantabilite rasyoları, üretim faaliyetinde bulunan bir işletmenin kar durumunu açıklayan bir rasyolar grubudur. Karlılık oranları iki türdür. Birincisi satışlarla ilgili karlılığı gösterirken, diğeri yatırımla ilgili karlılığı göstermektedir.Satış karlılığını gösteren rasyolardan ilki “brüt kar marjı rasyosu”dur ve şu şekilde formulüze edilir:

Brüt Kar Marjı = Net Satışlar­SMM /Net Satışlar

Bu oranla, yıllık cironun ne oranda brüt kara dönüştüğü anlaşılabilir. Aynı zamanda bu rasyo işletme faaliyetlerinin etkinliğinin bir ölçüsü olduğu kadar, ürün fiyatlaması içinde bir göstergedir. Diğer bir oranda “ net kar marjı” rasyosudur ve aşağıdaki şekilde formulüze edilir:

Net Kar Marjı = Net Kar / Net Satışlar

Formülün sonucu, dönem karının net satışların yüzde kaçını oluşturduğunu gösterir. Bu oran ne kadar yüksek çıkarsa o kadar iyidir. Ancak dönem karının, faaliyet karından en büyük payı almış olması çok önemlidir. İki rasyoyu beraber kullanarak işletme faaliyetleri değerlendirilebilir. Eğer brüt kar marjı oranı uzun yıllar değişmez ve net kar marjı azalırsa bundan, faaliyet dışı giderler satışlara göre artıyor yada vergiler yükseliyor anlamını çıkartabiliriz.

Yatırımların karlılığını gösteren ana rasyoları

*Özkaynak (sermaye) karlılığı

*Toplam aktif karlılığı.

Rasyolarıdır.

Öz kaynak karlılığı rasyosu şu şekilde formülüze edilir:

Özkaynak Karlılığı = Net Kar / Özkaynak

Bu rasyo, işletmelerin özkaynaklarının performansını ölçmektedir. Özellikle aynı sanayi dalında faaliyet gösteren işletmeleri kıyaslarken bu rasyodan yararlanılır. Eğer oran büyükse işletmenin iyi bir yatırım yaptığını ve giderlerini sıkı bir şekilde kontrol altında tuttuğunu söylenebilir.

Toplam aktif karlılığı rasyosu ise, şu şekilde ifade edilir:

Toplam Aktif Karlılığı = Net Kar / Toplam Aktifler

Bu rasyo, işletmenin yaptığı tüm yatırımlara karşılık vergiden sonra ne kazandığını gösterir. Yani işletmenin yatırımlarından ne oranda getiri sağladığını ölçen bir rasyodur.

3.4.3. Kaldıraç Rasyoları

Kaldıraç rasyoları, işletmenin hangi ölçüde borca dayandığını ölçmektedir. Diğer bütün veriler eşit iken, yüksek bir kaldıraç rasyosu, daha riskli bir işletmeyi ifade eder. Çünkü işletmenin kazançları dalgalı olsa bile borç ödemeleri sabittir. Sonuç olarak, nakit akımı aşırı bir şekilde azalırsa, işletme borçlarını ödeyemez ve teknik anlamda güçlüğe düşer.

Aşağıda mali analiz yaparken en çok kullanılan kaldıraç rasyolarına değinilmiştir

Toplam Borçlar/Özsermaye rasyosu ki; finansal riskin göstergesi olan bu oran, finansal yapı içinde işletme borçlarının özkaynağa oranla ağırlığını yansıtmaktadır. İdeali 1,5 olan bu değerin 2’nin üzerinde olması riskin çok arttığının bir göstergesi olarak yorumlanır.

Toplam Borçlar/Toplam Aktifler rasyosu, işletmenin yatırımlarının finansmanında ne ölçüde borç kullandığını gösterir. Söz konusu oranın yüksek olması, işletmenin spekülatif (vurgunsal) tarzda finanse edildiğini, kreditörler açısından emniyet marjının dar olduğunu, işletmenin faiz ve ana para taksitlerini ödeyememe nedeniyle mali yönden güç duruma düşme olasılığının yüksek olduğunu gösterir.

Kısa Vadeli Borçlar/Toplam Aktifler rasyosu, analiste bir işletmenin toplam varlıkları içinde kısa vadeli borçlarının payını gösterir. Bu oranın⅓ olması idealdir.

Uzun Vadeli Borçlar/Toplam Aktifler rasyosu ise bir işletmenin uzun vadeli finansmanının hangi oranda borçla temin edildiğini açıklamaktadır ve ¼ ün üzerinde olmaması gerekir.

Özkaynaklar/Toplam Aktifler rasyosu, işletmenin kaynaklarının yüzde kaçının işletmenin sahipleri tarafından sağlandığını gösteren bir rasyodur. Öz sermaye rasyosu olarak da adlandırılan bu oran, özellikle uzun vadeli kredi kullandıran kreditörler için işletmenin mali gücünü gösterir. Oranın yüksek olması tercih edilir. Yukarıda saydığımız temel kaldıraç rasyolarının yanında diğer önemli bir oran da işletmenin “faizleri karşılama rasyosu”dur. Bu rasyo, faiz ve vergiden önceki kazancın, faiz giderlerine bölünmesi ile elde edilir:

Faizleri Karşılama Rasyosu = FVÖK / Faiz Giderleri

Bu oran arttığı zaman, işletmenin faiz giderlerini zorlanmadan ödeyebileceği ve iflas riskinden uzak olduğu anlaşılır. Ayrıca buradan hareketle, işletmenin yeniden borçlanma imkanına sahip olduğunun söylemesi de mümkündür.

3.4.4. Devir Hızı (Etkinlik) Rasyoları

Devir Hızı (Etkinlik) rasyoları, bir işletmenin aktiflerini ne kadar etkin bir şekilde kullandığını göstermektedir. Bu oranların başlıcaları şunlardır:

Alacak Devir Hızı Rasyosu = Kredili Satışlar / Ticari Alacaklar

Bu karma bir rasyodur ve bilançodaki alacaklar ile gelir tablosundaki satışlar arasındaki ilişkiyi gösterir.Bir işletmenin alacak devir hızının yavaş olması, işletmenin alacaklarını tahsilde güçlük çekmesinin, etkin bir tahsilat politikasının olmamasının ve kredili satışlar hususunda çok geniş davranmasının bir sonucu olabilir.

Bir işletmenin alacaklarının ortalama tahsil süresi de şu şekilde hesaplanır:

Alacakların Ortalama Tahsil Süresi = Ticari Alacaklar / Yıllık Kredili Satışlar * 365

Analiz edilen dönemdeki alacakların ortalama tahsil süresi, işletmenin geçmiş yıl oranları ile endüstri ortalaması ve işletmenin kredili satışlarda uyguladığı vade politikasıyla karşılaştırma yapılmak suretiyle yorumlanır. Devir hızı oranlarında bir diğeri ise, stok devir hızı yada diğer adıyla stokların dönme çabukluğu rasyosudur. Bir işletmede stok devir hızı, stokların ne kadar çabuk bir şekilde nakde çevrildiğini gösterir. Bu rasyo aşağıdaki şekilde formulüze edilir:

Stok Devir Hızı = Satılan Malın Maliyeti / Ortalama Stok

Formülde görülen ortalama stok, dönem başı ve dönem sonu rakamlarının aritmetik ortalamasıdır. Bu rasyonun büyük olması, işletmenin stok yönetiminin çok iyi olduğunu gösterir.

Diğer önemli bir devir hızı rasyosu ise, toplam aktiflerin devir hızı rasyosudur ve şu şekilde formulüze edilir:

Aktif Devir Hızı = Net Satışlar / Toplam Aktifler

Net satış tutarının, toplam aktiflere bölünmesiyle hesaplanan bu rasyo, bir işletmede sermaye yoğun teknoloji kullanımının bir göstergesi yada varlık kullanımının bir ölçüsü olarak yorumlanır. Bu oran büyük ölçüde, işletmenin aktif yapısı içinde duran varlıkların göreli önemini yansıtır.

Ayrıca işletmede aktif devir hızının yavaşlaması, söz konusu işletmede atıl kaynaklar bulunduğu konusunda ipuçları da verir.

SONUÇ VE ÖNERİLER

İşletmelerin işletme ve yatırım sermayeleri yeterli düzeye ulaşması için, işletmelerin mali tablolarını düzelterek bankalara dönmesi kaçınılmazdır. Kobiler için, finansal analiz formüller vasıtasıyla kağıt, kalem ve hesap makinesi kullanılarak kolayca yapılabileceği gibi günümüzde oldukça gelişmiş bilgisayar programlarıyla kolayca ve çok daha sağlıklı bir şekilde yapılabilmektedir. İşte bu ve benzeri yöntemlerle özellikle ülke ekonomilerinin can damarı olduğuna inandığım küçük işletmeler, muhasebe dönemleri sonunda Serbest Muhasebeci ve Mali Müşavirlerince hazırlanan mali tabloları üzerinden giderek, kendi işletmelerinin hali hazırdaki finansal durumunu ve faaliyet sonuçlarının dününü, bugününü ve yarınını kolaylıkla yorumlayabileceklerdir. Bu onlara, bankaların karşısına hazırlıklı bir şekilde çıkma imkânı da verecektir.

Nitekim vermeye çalıştığımız rasyolar, bir bankanın kredi talebini değerlendirirken, talepte bulunan işletmenin mali tablolarını ­özellikle son 3 yıl­ analiz ederken kullandığı rasyolara, günümüz uygulamaları açısından örnek teşkil etmektedir.

Hedef; İşletmelerin, yönetimin her alanında bilimsel teknikleri uygulayan, güçlü finansal yapıya sahip ve yarının büyük ve rekabetçi işletmelerini yaratmaktır.

BANKA KREDİLERİ

Girişimciler, bankalardan kredi olarak fon temin edebilirler, banka kredileri vadelerine göre kısa vadeli veya uzun vadeli banka kredisi şeklindedir.

Gelişmiş ülkelerin birçoğuna kıyasla Türkiye’de yeni girişim ve KOBİ’lere sağlanan bankacılık sektörü kredileri halen düşük seviyededir. KOBİ kredileri toplam banka kredilerinin %25’i civarındadır. Üstüne üstlük kredi faiz oranları da bu ülkelerle karşılaştırıldığında daha yüksektir. Bunların yanı sıra Türkiye’de girişimciler tarafından kurulan KOBİ’lerin büyük bir kısmının mikro ölçekli olması dolayısıyla mali ve kurumsal yapısı zayıf işletmeler olması, bu tür işletmelerin banka kredilerine erişimlerini zorlaştıran önemli bir faktördür.

Girişimcilere ve işletmelere bankalarca sunulan krediler.

BORÇLU CARİ HESAP (ROTATİF KREDİ)

Bu tür kredide banka girişimciye verebileceği kredi için bir limit tahsis eder. Bu limit dâhilinde girişimci nakde ihtiyaç duydukça borçlu cari hesabından para çeker. Girişimcinin borçlu cari hesabından para çekmesi bankadan kredi kullanması yani bankaya borçlanması demektir. Bu hesap türünde girişimcinin fazla faiz ödememek için eline nakit geçtiğinde girişimciye borçlu cari hesabından çektiği tutarın tamamını veya bir kısmını ödemesi tavsiye edilir. Girişimci borçlu cari hesabından çektiği tutarı elinde tuttuğu süreye göre faiz öder.

Borçlu cari hesabın belirli bir vadesi olmamakla beraber yılda bir kere kapatılmalıdır. Banka üç aylık dönemler itibariyle ortalama bakiye üzerinden faiz hesaplar ve bu faizi girişimciden nakit olarak tahsil eder. Faiz oranı sabit değildir ve ödeme günündeki cari faiz oranı üzerinden hesaplama yapılır. Bu yüzden faizlerde artış olduğunda maliyeti de ona göre artacaktır. Bu hesapta faiz oranı riski mevcuttur.

Bu hesap türünün faizi diğer kredi türlerine göre yüksektir. Bu yüzden, daha çok acil nakit ihtiyaçlarının karşılanması için uygundur.

Bu krediler, kesinlikle kısa vadeli işletme sermayesini finanse etmek amacıyla kullanılmalıdır. Duran varlık (bina, makine, teçhizat, demirbaş vb) alımı, hem likidite riski hem de maliyeti nedeniyle kullanılmamalıdır.

Bu tür krediler, nakit girişi sık ancak düzensiz olan işleri yapan girişimciler için daha uygundur

SPOT KREDİ

Spot kredi, faiz ve anaparanın vade sonunda bir defada ödendiği kredi türüdür. Borçlu cari hesaptan en önemli farkı, belirli bir vadesinin olması ve vade sonunda faiz ve anaparanın ödeme zorunluluğunun bulunmasıdır. Bu özelliğinden dolayı yani acil bir ihtiyaç için kullanılmaması sebebiyle faizi, borçlu cari hesaba göre daha düşüktür.

Spot kredide faiz, baştan belirlenir ve vade boyunca değişmez.

Spot kredi, nakit girişleri düzenli (belirli bir vadeye bağlı) olan girişimciler için uygundur. Girişimcinin belirli vadelerde düzenli tahsilat yapabilmesi söz konusu olduğunda girişimci, spot kredi kullanmalıdır. Spot kredinin en önemli dezavantajı, belli bir dönem için kullanıldığından nakde ihtiyaç olmayan zaman aralığı bulunması durumunda bu aralık için de faiz ödenmesidir.

İSKONTO (İŞTİRA) KREDİSİ

İştira kredisi, vadesi gelmemiş müşteri senet veya çeklerinin yazılı değeri üzerinden vadeye kadar faiz ve diğer masraflar düşülerek ödenmesi yani iskonto edilmesidir. Böylece girişimci, elindeki çek ve senetlerin vadesini beklemeden nakit elde etmiş olur.

Girişimci, bankaya çek ve seneti iskonto ettirdiğinde çek ve senetin tahsil edilememesi riskinden kurtulamaz. Yani müşteri senet veya çeki ödemezse banka çek veya senedin tutarını tahsil etme konusunda girişimciye döner ve girişimciden parayı tahsil eder.

 

İskonto kredisi görüldüğü gibi girişimciye likidite yani nakit para bulma konusunda yardımcı olan bir kredidir. Bu kredi, özellikle bir müşteriden yüklü miktarda çek veya senedi olan girişimciler için uygundur.

TAKSİT ÖDEMELİ KREDİLER

Taksit ödemeli kredilere devresel ödemeler de denir. Yatırım amacıyla kullanılması daha uygun olan bu tür banka kredilerinde işletme; kredinin faiz ve anaparasını aylık, üç aylık, altı aylık vb. taksitlerle öder. Yatırım amacıyla yani makine, ekipman, büro malzemesi, taşıt aracı gibi maddi duran varlıkları satın alma maksadıyla kullanılan bu krediler, bazen stok alımı için de tercih edilebilir.

Taksit ödemeli kredilerin vadesi, genelde spot krediye kıyasla daha uzundur. Bazı taksit ödemeli kredilerde geri ödemesiz süre de olabilir. Bu süre girişimci için önemlidir. Zira girişimin ilk başlarında işler planlandığı gibi gitmeyebilir ya da öngörülemeyen nedenlerden dolayı gelirler, beklenenin altında giderler ise beklenenin üstünde oluşabilir. Bu yüzden girişimciler, genelde işin başlarında daha fazla likidite sıkıntısı yaşar. Bu geri ödemesiz dönem, girişimciyi bu açıdan rahatlatır. Girişimci, geri ödemesiz taksitli kredide kullandığı kredinin sadece o döneme düşen faizini öder

Bu kredileri kullanırken girişimci, gerçekte ne kadar faiz uygulandığını iyi hesaplamalıdır. Bankalar, eğer girişimci “finans matematiği” konusunda yeterli bilgiye sahip değilse taksitli kredideki ödeme sayısını artırarak ya da ödemeleri öne çekerek gerçekte uygulanan faizi daha yukarıya taşıyabilir.

Taksitli krediler Türk Lirası cinsinden olduğu gibi döviz cinsinden de kullanılabilir. Geliri döviz cinsinden olan girişimciler için önerilen bu kredi türü, kur riski taşımaktadır. Geliri sadece Türk lirası cinsinden olan yani sadece iç piyasaya iş yapan girişimciler için son derece risklidir. Çünkü Türk Lirasının değer kaybetmesi halinde bu kredinin maliyeti, öngörülemeyen noktalara erişebilir.  Döviz kredileri, dövize endeksli kredi ve döviz kredisi olarak iki türdür. Döviz kredileri ile dövize endeksli krediler arasındaki en önemli fark, döviz kredilerinin her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olması; buna karşın dövize endeksli kredi için bu muafiyetin olmamasıdır. Döviz kredisi için bu muafiyetin koşulu, vadesi içinde ihracat taahhüdünün gerçekleştirilmesidir. Bu taahhüt gerçekleşmediğinde vergi, resim ve harçlar girişimciden geri alınır. Dövize endeksli kredilerde ihracat taahhüdü olmadığından dövize endeksli kredi kullanan girişimcinin her türlü vergi, resim ve harcı ödemesi gerekecektir

FAKTORING

Girişimcinin mal ve hizmet satışından doğan veya doğacak alacaklarını, faktoring firmasına devrederek sağladığı nakit girişi işlemidir. Faktoring firması, girişimciye finansman ve/veya tahsilat konusunda hizmet sağlar. En çok kullanılan türleri şunlardır:

• Tam hizmet faktoringi: Bu faktoring işleminde girişimciye hem finansman hem de tahsilat hizmeti sunulur. Bu faktoring türünde faktoring şirketi, girişimciye alacağının karşılığında belirli bir ön ödeme yaparak finansman hizmeti sunduğu gibi alacağın tahsilatı konusunda da yardımcı olmaktadır. Alacağın vadesi geldiğinde tahsilatı, faktoring şirketi yapmakta ve vadeye kadar

olan faiz ile ön ödeme tutarını düşerek kalan tutarı girişimciye ödemektedir. Tahsilatın riskinin girişimcide olup olmamasına göre bu faktoring türü ikiye ayrılır: Alacağın tahsilatı konusunda girişimciye garantinin verildiği faktoring türüne “gayri kabili rücu faktoring” denilirken; diğerine “kabili rücu faktoring” denir. Bir diğer deyişle, gayri kabili rücu faktoringde ödenmeme riskini faktoring şirketi üstlenmekte iken diğerinde üstlenmemektedir. Yani kabili rücu faktoringde, müşterinin ödeme yapmaması durumunda girişimci ön ödemeyi faizi ile birlikte faktoring şirketine geri ödemek durumundadır.

• Vade faktoringi: Vade faktoring türünde finansman hizmeti sunulmaz dolayısıyla girişimciye herhangi bir ön ödeme yapılmaz. Faktoring şirketi girişimciye sadece tahsilat hizmeti sunar. Yani faktoring şirketi, girişimcinin alacağını vadesinde tahsil eder; kendi masrafını düşerek kalan tutarı girişimciye öder.

• Fatura ıskontosu: Burada ise bir öncekinin aksine faktoring şirketi, sadece finansman hizmeti sunar. Faktoring firması, faturadan vadeye kadar olan faiz ve masrafı düşerek girişimciye ön ödeme yapar. Bu işlemde tahsilat işi, girişimci tarafından yürütülür. Girişimci, müşterisinden tahsilatı yapar ve sağlanan finansman hizmetinin karşılığı olan faizi, faktoring şirketine aktarır. Müşteri ödeme yapmasa bile girişimci, her hâlükârda vade sonunda fatura tutarını faktoring şirketine ödemek zorundadır. Bu tür faktoring, iskonto (iştira) kredisi ile içerik açısından aynıdır. Aradaki tek fark, finansman hizmetini sunanın burada banka değil faktoring şirketi olmasıdır.

FİNANSAL KİRALAMA

Finansal kiralama; bir finansal kiralama şirketinin girişimcinin ihtiyaç duyduğu bir makine, teçhizat veya gayrimenkulü satın alıp kullanımını dönemlik kira ödemeleri karşılığında girişimciye vermesi ve sözleşme dönemi sonunda mülkiyetin sembolik bir bedelle veya bedelsiz olarak girişimciye devredilmesi işlemidir.

Finansal kiralama işlemi girişimciye şu avantajları sağlar:

• Masraflar dâhil % 100 finansman imkânı sağlar. Kiracı olan girişimcinin özkaynakları ile herhangi bir ödeme yapması gerekmez. Ancak bazı finansal kiralama şirketleri, bazı varlık kiralamalarında varlığın bedelinin % 20’si gibi bir ön ödeme de alabilmektedir.

 • Duran varlık yatırımı için en uygun borçlanma vadesi olan uzun vadeli finansmanı, girişimciye sunan bir finansman şeklidir.

• Finansal kiralama şirketine yapılan ödemeler, taksitlerle yapıldığından girişimcinin nakit çıkışlarında düzen sağlar.

• Tüm satınalma ve ithalat işlemlerinin finansal kiralama şirketi tarafından yapılması girişimciye operasyonel kolaylık sağlar.

Finansal kiralama işlemlerinde finansal kiralama şirketinin sorumluluğu, ilgili varlığı satın alıp kullanıma hazır halde (taşıma, montaj, deneme vb. dâhil) girişimciye devrettiğinde sona erer. Ödeme bitene kadar her ne kadar varlığın mülkiyeti finansal kiralama şirketine ait olsa da kullanımla ilgili tüm sorumluluklar artık girişimciye aittir. Dolayısıyla, tüm bakım ve onarım, vergiler (emlak vergisi, motorlu taşıtlar vergisi, varlıkla ilgili yapılan sigorta işleri vb.) gibi ödeme yükümlülükleri girişimcinin üzerine geçer. Daha önce  de ifade edildiği gibi finansal kiralamanın diğer bir özelliği sözleşme süresinin sonunda varlığın sembolik bir bedelle veya bedelsiz olarak girişimciye devredilmesidir. Bu devir işleminden itibaren girişimci, varlığa tam olarak sahip olur ve varlık üzerinde istediği tasarrufta (ikinci elden satmak gibi) da bulunabilir. Öte yandan sözleşme süresi içinde kira bedellerinin ödenmesi konusunda girişimci; yükümlülüğünü yerine getiremezse finansal kiralama şirketi, ilgili varlığa el koyabilir.

Bir diğer kiralama türü, faaliyet kiralaması olup bu kiralama türünde kullanımla ilgili tüm sorumluluklar kiralama şirketine aittir. Yani kiraya veren şirket tüm bakım ve onarım giderlerini, vergileri, varlığa ilişkin sigorta primlerini ve kullanımla ilgili diğer yükleri de üstlenmiş durumdadır. Faaliyet kiralamasında finansal kiralamadan farklı olarak kira süresi sonunda girişimci kiraladığı varlığı, kiraya veren şirkete iade etmek zorundadır. Ülkemizde faaliyet kiralaması, daha çok binek araçlar ve iş makineleri için kullanılmaktadır.

FORFAITING

Girişimci işletmenin ihracat işlemleri için kullanabileceği bir finansal kaynak türüdür. Faktoringe kıyasla Türkiye’de fazla uygulama alanı olmayan forfaiting, daha çok uzun vade ile yapılan yatırım malı ihracat işlemlerinde kullanılır.

Forfaiting işleminde ihracat yapan girişimci, tahsilatını daha sonra yapacağı malı ithalatçıya sevk eder. Genelde bu vadeli satış işleminin vadesi, bir yıldan uzundur. Girişimci, ithalatçıdan ödemenin yapılacağını belirten ve banka garantisi taşıyan bir poliçe alır. Daha sonra banka garantisi taşıyan bu poliçeleri gayri kabili rücu şartıyla forfaiting işlemini yapan finansal kuruma (forfaiter) devrederek kendisine finansman imkânı sağlar. Forfaiter, poliçedeki tutarı iskonto ederek ihracatçıya ödeme yapar.

YENİ SERMAYE BULMA YÖNTEMLERİ

     *BARTER

Barter işleminde girişimci, satın aldığı mal ve hizmetlerin bedelini nakit yerine kendi ürettiği mal ve hizmetlerle takas ederek ödemektedir. Barter işlemleri, uzman bir barter kuruluşu aracılığıyla yapılır. Bunun sebebi doğrudan barter işlemini yapmanın maliyetinin daha yüksek olmasıdır. Barter kuruluşu, çeşitli firmaların katılımı ile bir barter ortak pazarı meydana getirerek bir anlamda barter için bir piyasa oluşturur. Katılımcı firmalar ya da girişimciler, bu barter pazarına arz ve talep bilgilerini sunarlar. Böylece, kimin kiminle takas yapabileceği konusundaki bilgi havuzu oluşturulmuş olur.

Barter sistemi, kullanıcısına vade imkânı da sağlar. Bu uygulamada sistemden alım yapan girişimci, sisteme borçlanırken satış yapan girişimci sistemden alacaklanır ve böylece alacaklının hakları her durumda korunmuş olur. Barter kuruluşu, alacaklının haklarını korumak için sistemden alım yapan firmalardan yani girişimciden alım tutarı kadar ipotek veya banka teminat mektubu şeklinde teminat alır. Girişimci borcunu nakit olarak değil mal veya hizmet sunarak öderken alacaklı firma da alacağını nakit olarak değil mal teslim alarak veya belirli hizmetlerden yararlanarak tahsil eder.

Barter işlemi, girişimcinin faaliyetlerinde kullanabileceği ya da kolayca satabileceği mal ve hizmetlere karşılık olarak yapılmalıdır. Aksi takdirde barter işlemi girişimciye ilave maliyet getirebilir.

       *KİTLE FONLAMA

Kitle Fonlama Girişimcinin bir grup insan tarafından İnternet aracılığıyla finanse edilmesine “kitle fonlaması” denilmektedir. Yenilerde ortaya çıkan bu finansman modeline göre yeterli sermayesi olmayan girişimci, iş planının ayrıntılarını kitlesel fonlama platformu aracılığıyla paylaşarak toplumun her kesiminden finansal kaynak aramaktadır. Kitle fonlaması, 2008 küresel krizi sonrası küçük ölçekli ve yeni kurulan şirketlerin küresel piyasalarda finansal kaynak bulmasının zorlaşmasına bağlı olarak alternatif bir çözüm şeklinde ortaya çıkmıştır. Bu finansman modelinde geniş kitlelerin katılımı sağlanabilmektedir. Böylece, yüksek tutarlı girişimler bile kısa zamanda gerekli fona ulaşabilmektedir. Girişime destek verenlerin çok sayıda olması ve bunların katlanabildikleri risk düzeyine göre girişime finansal katkı sağlaması bu sistemin en önemli üstünlüğüdür. Girişimciye verilen destek karşılıksız bağış olabileceği gibi aynı zamanda hisse, gelecekteki kazançlardan belirli miktar pay alma seçeneği şeklinde de olabilmektedir. Kitle fonlamasında girişimi destekleyen kişilere yapacakları katkı tutarına  göre  önceden  belirlenen  ödüller  vaat  edilmektedir.  Bu ödüller; ücretsiz ürün temini, hediyelik eşya, teşekkür yazısı gönderilmesi, destekçilerin isimlerinin duyurulması şeklinde olabilmektedir.

Gelişmiş ülkelerde kitle fonlaması işinde arayüz olarak hizmet veren platformun fonksiyonu, projenin ya da girişimin tanıtımı için gerekli ortamı oluşturmak ve destek verenlerin yapacağı ödemeleri belli bir komisyon kesintisi (% 5 ila %10) sonrası girişimciye (proje sahibine) iletmekten ibarettir. Bazı platformlar, önceden belirlenen fon tutarının öngörülen sürede temin edilememesi halinde; o zamana kadar toplanan fonları herhangi bir kesinti yapılmadan yatırımcılara iade ederken bazıları belirlenen süre sonunda hedeflenen rakama ulaşılmasa bile o ana kadar toplanan fonu komisyonunu alarak girişimciye ödemektedir.

Bu sistemin en önemli riski, yatırımcının İnternet ortamında aldatılma riskinin olmasıdır. Dolayısıyla platformun gözetimi ve denetimi, hayati öneme sahiptir. Ülkemizde kitle fonlaması uygulaması SPK’nın gözetiminde ve denetiminde yapılmaktadır. Sermaye Piyasası Kanununda “Kitle fonlama platformlarının kurulabilmesi ve faaliyete başlaması için Kuruldan izin alınması zorunludur. Bu platformların kuruluşlarına, ortaklarına, pay devirlerine, çalışanlarına, her bir fon sağlayıcısı tarafından yatırılabilecek veya proje sahipleri ile girişim şirketleri tarafından toplanabilecek paranın azami limitine ve faaliyetleri sırasında uymaları gereken diğer ilke ve esaslar ile toplanan fonların ilan edilen amacına uygun olarak kullanıldığının kontrolü ve denetimine ilişkin esaslar Kurul tarafından belirlenir.” denilmektedir. Platformun SPK gözetiminde çalışmasının amacı, yukarıda da ifade edildiği gibi yatırımcılara aldatılma riskine karşı devlet güvencesi sağlamaktır.

KAMU KURUM VE KURULUŞLARININ DESTEKLERİ

Kamu kaynaklarıyla sağlanan devlet desteklerinin bir kısmı faaliyet desteği (girişimci ve KOBİ’lerin yapacakları faaliyetlere destek) diğer bir kısmı ise sermaye desteği (kredi garantisi, kredi faiz desteği  vb.) şeklindedir. Diğer taraftan, farklı bakanlıklarca işletmelere ve yatırımcılara sağlanan teşvikler (vergi, sosyal güvenlik primi vb.) de bulunmaktadır. Ayrıca kamu kurumları İŞGEM ve TEKMER tipindeki yapıların kuruluş ve işletmesine yaptığı nakdi katkılarla da girişimcilere dolaylı destekler sağlamaktadır. Dolayısıyla girişimci ve KOBİ’lere kamu kaynaklarıyla sağlanan doğrudan ve dolaylı mali destekler, çok büyük bir çeşitlilik göstermektedir (Kalkınma Bakanlığı, 2014: 32).

Bu kurumlardan öne çıkanlar hakkında aşağıda özet bilgi sunulmaktadır:

KOSGEB, girişimciye destek konusunda ilk akla gelen adrestir. Girişimcilik Eğitimleri ile ülkede girişimcilik kültürünün yaygınlaştırılmasını amaçlamaktadır. Böylece başarılı işletmelerin kurulması genel hedefine uygun olarak girişimcilerin iş kurma ve yürütme konularında bilgi ve beceri sahibi olmalarına, bu süreçte kendi rol ve sorumluluklarının farkına varmalarına ve kendi iş fikirlerine yönelik iş planı/iş modeli hazırlayabilecek bilgi ve deneyim kazanmalarına destek sağlanmaktadır. KOSGEB tarafından verilen Girişimcilik Eğitimini tamamlayan girişimcilere KOSGEB’in girişimcilere yönelik desteklerinden yaralanabilmeleri sağlanmaktadır. KOSGEB’in girişimcilere yönelik sunduğu desteklerden birisi de iş planı ödülüdür. İş planı ödülü, KOSGEB tarafından düzenlenen veya uygun bulunan yarışmalarda dereceye giren girişimcilere verilen ödülleri kapsamaktadır. Ayrıca KOSGEB, İş Geliştirme Merkezi (İŞGEM) ve Teknoloji Geliştirme Merkezi (TEKMER) gibi yapılar ile girişimcilere destek olmaktadır.

Girişimcilik Destekleri dışında KOSGEB tarafından AR-GE; Teknolojik Üretim ve Yerlileştirme Destekleri; İşletme Geliştirme, Büyüme ve Uluslararasılaşma Destekleri ve KOBİ Finansman Destekleri başlıklarında işletmelere geri ödemesiz ve geri ödemeli destekler ile kredi faiz destekleri şeklinde destek sağlanmaktadır.

TÜBİTAK tarafından girişimciliği teşvik etmek amacıyla verilen desteklerin ana başlıkları ise aşağıdaki gibidir:

• Tekno Girişim Sermayesi Desteği Programı

• Girişimcilik ve Yenilikçilik Yarışmaları Programı

• Girişimcilik ve Yenilikçilik Eğitim ve Araştırma Faaliyetlerini Destek Programı

• Girişim Sermayesi Destekleme Programı

• Yenilik Girişimcilik Alanlarında Kapasite Artırılmasına Yönelik Destek Programıdır

TC TİCARET BAKANLIĞI DESTEKLER

Kolay destek

Ticaret Bakanlığı tarafından verilen 14 farklı destek İhracat yaparken müşteri bulma, yurt dışında reklam verme, fuara katılma 

İhracat destekleri
Hizmet sektörü destekleri
Yurt Dışı teknik müşavirlik hizmetleri

KREDİ GARANTİ FONU DESTEKLERİ,

KGF, teminat yetersizliği nedeniyle kredi alamayan KOBİ’ lere ve KOBİ dışı işletmelere kefil olur. KGF, KOBİ’ lerin ve KOBİ dışı işletmelerin finansmana erişimine destek olur.

Öz kaynak Kefaletler.

1)Banka kredileri (KGF Destek kredisi, KOSGEB KOBİ Finansman Destek Programı)

2)Doğrudan Krediler ( KOSGEB Geri Ödemeli Destekleri, TÜBİTAK Transfer Ödemeleri, TC Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Destekleri, TTGV KOBİ Destekleri)

Hazine Destekli Kefaletler.

1)İş’e devam destek

2)Opex kredi destek

3)Çek ödeme destek

4)Eximbank kredi destek

5)Temel ihtiyaç bireysel destek

6)Eximbank stok finansman destek

7)TOBB Nefes Kredi destek

8)Küçük işletme Can suyu krd destek

Ekonomik değer kredisi destek.

KALKINMA YATIRIM BANKASI

Kalkınma yatırım bankası TCMB kaynaklı 10 yıla kadar vadeli TL Yatırım taahhütlü Avans kredisi imkânını %7,75 sabit faizli ‘’ yatırıma Destek’’ TL kredisi ile öncelikli sektörlere cazip kredi koşulları ile desteklemektedir. İstisnai ve özellikli yatırım projeleri haricinde her firma için 400 milyon TL ile sınırlanan kredilerden olabildiğince firmanın yararlanması hedeflenmiştir.

BAŞKANIN MESAJI
ETKİNLİK TAKVİMİ
E-BÜLTEN
ANKET
Duyurularımızdan Nasıl Haberdar Oluyorsunuz?